İnsana Yüklenmiş Olan Sırların Özellikleri-Bâtın Münâsebet

Ve bâtın olan münâsebete gelince, onun hakkında seni sana havâle ettik. Çünkü o, mücâhedeler sebebiyle müşâhedelerde idrâk edilir. Ve bizim için geriye insan ile âlem arasında olan ikinci benzeşme yolu kaldı. Biz kitablarımızın çoğunda onun hakkındaki sözü geniş geniş anlattık. Burada da onun hepsini birden ve çeşitlerini ve kendilerinin dışındakilere te’sîri olan onların âmirlerini içine alacak şekilde ona çok yakın bir bölümü, o cinsten olarak anlatırız. Ve eğer bu kitabımızda, işâret ve tenbîh yolunu kastetmeseydik, feleklerin sûreti ve onların oluşumu üzerine onun için dâireler çizer ve âlemde her bir felek için bu feleğin özelliğiyle, insandan ona karşılık gelen şeyi gösterir idik.

Zâhir olan münâsebet yukarıda anlatılmış ve îzâh edilmiş idi. Bâtın olan münâsebete gelince bunu aklen ve hissen ve fikren bilmek ve anlamak mümkün değildir. Bu münâsebet ancak kişinin kendi kendinde olan bir hâl olduğu için biz bu husûsta seni sana havâle ettik. Çünkü o münâsebet kişinin hayvânî nefsine karşı olan çeşitli mücâhedeleri sebebiyle, Hak tarafından ihsân edilen müşahedelerle idrâk edilir.

Hayvânî nefsinin hükümleri ve te’sîrleri altında zebûn olan kimseler, bunu inkâr ederler. Onlar “Ya’lemûne zâhiren minel hayâtid dunyâ, ve hüm anil âhireti hüm gâfilûn” ya’nî “Onlar, dünya hayatının zâhirini bilirler. Ve onlar, âhiretten gâfil olanlardır” (Rûm, 30/7) hükmünü tasdîk edicidirler.

Örneğin ömrü boyunca rü’yâ görmemiş olan bir adam farz edilse, ona rü’yâ denilen bir hâlin olduğundan bahsedildiği zaman şaşırır ve belki de inkâr eder. Ve rü’yânın varlığını, kendisinde müşâhede etmemiş olan bu inkârcıya karşı, isbât ve rü’yâyı ona gösterme mümkün değildir. Rü’yâyı inkâr eden, bunu ancak kendi kendinde müşâhede ettiği zaman tasdîk eder.

Bundan dolayı bâtın olan münâsebeti burada îzâh etmek mümkün olmadığından, bu husûsta susmayı tercîh ettik. Ve yukarıda Hak ile insan arasındaki karşılıklılık ve benzeşmeye âid zâhir münâsebetler îzâh edilmiş olduğundan, şimdiki halde bizim için geriye insan ile âlem arasındaki zâhir olan münâsebetlere âid ikinci benzeşme ve karşılıklılık kaldı.

Biz kitablarımızın çoğunda, insan ile âlem arasındaki benzerliğe âid beyânları geniş geniş anlattık. Burada da o benzerliğin hepsini birden ve çeşitlerini ve kendilerinin dışındakilere te’sîri olan bu benzeşmenin âmirlerini içine alacak şekilde ona çok yakın bir bölümü anlatıp beyân edeceğiz.

Ve eğer bu kitâbımızda işâret ve tenbîh yolunu kast ve tercîh etmemiş olsaydık, feleklerin sûretini ve onların oluşumunu işâret edecek şekilde dâireler çizerdik. Ve âlemde her bir felek için, bu feleğin özelliğiyle insandan o feleğe ve onun özelliğine karşılık gelen şeyi gösterir idik.