Kış Mevsiminde Rûh İçin Gıdâ Tertîbi

besmele

Kış mevsimi zamânına gelince: O rutûbetli soğukluktur; ve o berzâhın tabîatıdır. Bu zamanda berzah hakkındaki düşüncelerin senin gıdân olması gerekir. Şimdi sen iki menzil arasındasın. Acabâ sen Firavun’un âilesi gibi sabah ve akşam ateşe arz olunan kimselerden misin, yoksa kendilerine cennetler arz olunan kimselerden misin ki, mü’mînler gibi cennet bahçelerine bağlanırsın ve onlardan dilediğin mekâna inersin. Ve berzahta ya muhâlefet ettiklerin veyâ mubâh olanlarla harcadığın nefeslerinden ve vakitlerinden ziyân ettiğin şey üzerine seninle berâber olacak hasret hakkında tefekkür et ki, sen bu anda, Allah Teâlâ’nın seni dünyâya geri göndermesini temenni edersin. Ve bu temenni ise sana faydalı olmaz; ve Allah Teâlâ seni geri göndermez. Bundan dolayı hasretlerin çoğalır; ve durmaksızın içini çekersin. Şimdi doğru düşünce ve sağlam ilim ile böyle bir hasret ve aldanma vaktinin olduğunu ve fayda vermediğini bu dünyâda iken tam olarak anladığın vakit hasret çekersen hasretin; ve tövbe edersen tövbenin; ve pişmân olursan pişmanlığın, fayda verecek olan dünyâ hayâtında, bu berzah vakti hakkında seni çok çalışmaya ve gayrete sevk eder. Nitekim Hak Teâlâ buyurur: “İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât” (Furkân, 25/70) ya‘nî “Tövbe eden ve inanıp sâlih amel işleyen kimseler müstesnâdır. İşte Allah Teâlâ onların fenâlıklarını güzelliklere dönüştürür.” Ve yine Hak Tealâ buyurur: “Ve leysetit tevbetu lillezîne ya’melûnes seyyiâti, hattâ izâ hadara ehade hümül mevtu kâle innî tubtul’âne” (Nisâ, 4/18) ya’nî “Fenâlık işleyen kimseler için tövbe değildir ki, onlardan birisinin ölüm vakti geldiğinde, şu an tövbe ettim, diye!” Çünkü dünyâ hayâtından olan bu cüz’ aslında ondan değildir. Ve ancak dünyâda işlediği şey kendisine fayda vermeyen yurdun cinsinden olan bir berzâhtır.

Şimdi bu mevsimde nefsinin gıdâsı, bu gıdâ olsun! İnşâallah o sana faydalı olur. Bundan dolayı iki gıdâ arasını bir arada topladığın vakit, muâmeleler için cismin ve vâridât için de aklın geçerli olur. Ve sen her bir zamanda ilim ve amel sâhibi olursun. O da şerîatın kendisine teşvik ettiği şeydir. Ve sana onunla emreder ve seni ona da’vet eder. Bundan dolayı ey efendi, nefsinin kurtuluşuna ve idâren altındakilerin kurtuluşuna çalış!

Dört mevsimden kış mevsimine gelince, bu mevsimin tabîatı soğuk ve rutûbettir; ve bu tabiat berzah âleminin tabîatıdır. Çünkü kış mevsiminde bu soğukluk ve rutûbet ağaçlara ve bitkilere ve ba’zı hayvânâta nasıl bir uzun uyku verir ve onlarda olan hayât eserlerini bahara kadar bâtında gizlerse, berzah da cisimlerdeki hayât eserlerini yeniden dirilme gününe kadar öylece bâtında gizler.

Ve berzah sırf rûhânî âlem olup cismâniyyetten hâriçtir. Bundan dolayı yeniden dirilme gününe kadar rûhlar bu hâl içinde olup, onların ni’metlenmesi ve azâbı da rûhânîdir. Ba‘zı kimselerin zannettikleri gibi rûh cisimden alâkasını kestikten sonra diğer bir cisme bağlanmaz. Bu reenkarnasyon fikri bâtıldır. Şimdi sen berzahta iki menzil arasında, ya’nî dünyevî hayât ile uhrevî hayât arasında, bulunursun. Veyâhut dünyevî hayâtta iken berzaha intikâlin vaktinde cennet ve cehennem menzilleri arasındasın.

Acabâ sen “En nâru yu’radûne aleyhâ guduvven ve aşiyyen ve yevme tekûmus sâatu, edhılû âle firavne eşeddel azâb” (Mü’min, 40/46) âyet-i kerîmesi gereğince, Firavun âilesi gibi sabah ve akşam ateşe arz olunan kimselerden misin?

Yoksa “ve evresenel arda netebevveu minel cenneti haysu neşâu, fe ni’me ecrul âmilîn” (Zümer, 39/74) âyet-i kerîmesi gereğince, cennetler arz olunan kimselerden misin ki, mü’minler gibi cennet bahçelerine bağlanırsın ve onlardan dilediğin mekâna inersin?

Hadîs-i şerifte “Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçedir, veyâhut cehennem çukurlarından bir çukurdur” buyruluşu yönüyle kabre, ya’nî berzaha, intikâlin vaktinde dünyevî hayâtta ilâhî emirlere muhâlefet veyâhut nefsânî hazlara kapılmışlık sebebiyle mubâh olan şeylerin çokluğu ile meşgûl olman yüzünden nefeslerini ve vakitlerini ziyân ve isrâf ettiğin için, sana berzahta müşâhede edeceğin hâl sebebiyle gelecek olan hasreti ve pişmanlığı tefekkür et!

Ve sen bu pişmanlık vaktinde “Ve hüm yastarihûne fîhâ, rabbenâ ahricnâ na’mel sâlihan gayrellezî künnâ na’melu” (Fâtır, 35/37) âyet-i kerîmesi gereğince Allah Teâlâ’nın seni dünyâya geri göndermesini temennî edip “Yâ Rab, bizi dünyevî hayâta geri gönder ki, evvelce işlediğimiz amel yerine sâlih amel işleyelim!” dersin.

Ve Hak Teâlâ “e ve lem nuammirküm mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekümün nezîr” (Fâtır, 35/37) ya’nî “Ben size dünyâda düşünüp nasîhat kabûl edecek kadar ömür vermedim mi? Ve size uyarıcı, ya’nî peygamber, gelmedi mi?” buyurur.

Ve senin geri gönderilmeyi temennî etmen fayda vermez; ve Allah Teâlâ seni geri göndermez. Böyle olunca hasretlerin şiddet kazanır. Ve durmadan içini çekip durursun.

Şimdi dünyevî hayâtta elinde fırsat var iken böyle bir hasret ve aldanma vakti geleceğini ve hasret ve pişmanlığın fayda vermeyeceğini tam olarak anladığın vakit, hasret çekersen hasretin; ve tövbe edersen tövbenin; ve pişman olursan pişmanlığın fayda vereceği bu dünyâ hayâtında, işte bu anlayış ve tefekkür etmen berzah vaktindeki hâlin için seni çok çalışmaya ve gayrete sevk eder.

Nitekim Hak Teâlâ pişmanlığın dünyevî hayâtta fayda vereceğini beyânen buyurur:

“İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât” ya‘nî “Tövbe eden ve inanıp sâlih amel işleyen kimseler müstesnâdır. İşte Allah Teâlâ onların fenâlıklarını güzelliklere dönüştürür” (Furkan, 25/70) ve aynı şekilde diğer bir âyette de

“Ve leysetit tevbetu lillezîne ya’melûnes seyyiâti, hattâ izâ hadara ehade hümül mevtu kâle innî tübtül’âne” ya’nî “Fenâlık işleyen kimseler için tövbe değildir ki, onlardan birisinin ölüm vakti geldiğinde, şu an tövbe ettim, diye!” (Nisâ, 4/18) buyurur.

Çünkü can çekişme hâlindeki tövbe makbûl olmaz. Çünkü can çekişme hâlinde dünyâ hayâtından olan bu kısım, dünyâ hayâtından değildir; belki dünyâ hayâtı ile berzah hayâtı arasında ortak bir bölümdür. Ve genellikle can çekişenlere berzah halleri açılıp, gördükleri şeylerden bahsetmeye başlar. Etrâfında bulunanlar hastalık hâli sebebiyle sayıkladığını ve saçma sapan konuştuğunu zannederler. Bundan dolayı can çekişenin dünyâ hayâtındaki bu kısım, dünyâda işlediği şey hakkında pişmanlığı kendisine fayda vermeyen berzah cinsinden olur.

Şimdi bu kış mevsiminde nefsinin gıdâsı bu gibi tefekkürler olsun. İnşâallah bu rûhanî ve ma’nevî tefekkürler sana faydalı seni çok çalışmaya ve gayrete sevk eder.

Ve sen iki gıdâyı, ya’nî cismânî ve rûhânî gıdâyı bir araya topladığın zaman, cismânî gıdâ sebebiyle muâmeleler için cismin; ve bahsedilen rûhânî ve ma’nevî gıdâ sebebiyle de vâridât için aklın geçerli olur. Ya’nî aklın evhâm ve hayâllerden soyutlanmış olarak ilâhî vâridâtları ve rabbânî ma’nâları kabûle isti’dâdlı olur. Ve sen her bir zamanda bu aklın ile ledün ilmi ve cismin ile de sâlih amel sâhibi olursun.

Ve bu iki şey tertemiz muhammedî şerîatın kendisine teşvik ettiği şeylerdir. Ve sana ilim ve amel ile emreder; ve seni bu tür ilim ve amele da’vet eder. Bundan dolayı ey efendi olan rûh, ledünnî ilimler ile nefsinin kurtuluşuna ve sâlih amel ile idâren altında olan a’zâ ve organlarının kurtuluşuna çalış!