Sonbahar Mevsiminde Rûh İçin Gıdâ Tertîbi

Ve sonbahar mevsimine gelince, o üçüncü mevsimdir. O kuru ve soğuktur. Bu da ölümün tabîatıdır. Bu mevsimdeki gıdân da, ölüm ve onun sarhoşluğu ve gamları; ve tevhîd ile mi, yoksa şirk ile mi sonlanacağın; ve düşmanın tarafından sana ne şey nakledileceği ve temiz mi, yoksa pis olarak mı meleğin rûhunu çekip alacağı; ve ona semâ kapısının açılıp açılmayacağı; ve ölümü indinde İlliyyîn’de mi yoksa Siccîn’de mi olacağı hakkındaki tefekkürün senin üzerine gâlib olması gerekir. Çünkü bu, âhiretteki doğuştan ilk mevtındır. Ve muhakkak dünyâ şu an sana hâmiledir. Ve bu cisim, doğacak olan için rahim gibidir; ve ölüm ile bu doğum gerçekleşir. Ve işte bunun için Hak Teâlâ “Vallâhu ahreceküm min butûni ümmehâtiküm lâ ta’lemune şey’en” ya’nî “Bir şey bilmez olduğunuz bir halde sizi ananızın karnından çıkardı” (Nahl, 16/78) buyurur. Ve sen âhiret ilimlerinden sana açılacak şeye izâfet ile şu an böylesin. Ve sen onu ve Allah Teâlâ’nın kulları için va’d ve vaîd ya’nî tehdîtten hazırladığı şeyi gözünle görürsün. İşte sonbahar mevsiminde bunun benzeri olan düşünceler sana gâlib olsun!

Ya’nî sonbahar mevsimine gelince, bu zaman üçüncü mevsimdir. Ve bu mevsimin tabîatı kuruluk ve soğukluktur ki, ölümün tabîatı da böyledir. Çünkü ölüm hayvânî vücûddaki normal vücûd ısısının sönmesiyle gerçekleşir. Ve damarlardaki kanlar donup cesede kuruluk gelir.

Şimdi ey rûh! Bu mevsimdeki gıdânın aşağıda beyân edilen tefekkürler olması uygun olur:

Ölüm hâlinin verdiği şiddetli elem dolayısıyla gelecek olan sarhoşluk.

Ve ölümün gamları, ya‘nî vücûdda oluşturduğu sıkıntı.

Ve bu sarhoşluk ve sıkıntı içinde tevhîd ile mi, yoksa şirk ile mi sonlandırılacaksın? Ya‘nî ölüm elemleri içinde düşüncen Hak ile mi, yoksa gayr ile mi meşgûl olacaktır? Çünkü bu ıztırâblar içinde vücûda gelen elemler ile meşgûl olmaktan vazgeçip Hakk’ı ve Hakk’ın huzûrunu tefekkür etmek, eğer Hakk’ın inâyeti olmazsa gâyet zordur.

Ve bu can çekişme hâli içinde düşmanın olan İblîs tarafından seni Hak düşüncesinden çevirmek için ne gibi şeyler aktarılacaktır? Çünkü vehmî vücûdlara alâkası olan insanın, sâdece bu alâkası sebebiyle İblîs’in nakledeceği bozuk ve bâtıl düşünceler pek çoktur. Cenâb-ı Hakk’a sığınırız.

Ve rûhunu çekip almaya me’mûr olan melek onu cesedinden temiz veyâ pis olarak mı çekip alacaktır?

Rûhun çekip alındıktan sonra ona semâ kapısı açılacak mıdır, yoksa açılmayacak mıdır? Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de “İnnellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehüm ebvâbus semâi” (A’râf, 7/40) ya‘nî “Âyetlerimizi yalanlayıp onlardan kibirlenen kimselere semâ kapıları açılmaz” Ve mâsivâya alâka ise hâlen Hak’tan yüz çevirmek ve kibirlenmektir. Neûzü billâh!

Ölümü indinde çekip alınan rûh İlliyyîn âleminde mi, yoksa Siccîn âleminde mi olacaktır? Çünkü kişinin kendi vehmî vücûduna ve çevresindeki vehmî mevcûdlara olan alâkası rûhu için kuvvetli bir bağ olduğundan, tabîat âleminden ibâret olan Siccîn âleminde kayıtlanıp kalır. Tabîatın ötesinde olan hakîkat âlemine yükselemez. Mesnevi:

Tercüme: “Ey oğul, alâkâların bağlarını kopar, âzâd ol! Ne zamâna kadar gümüş ve altın kaydında olacaksın?”

İşte ölümü haber veren sonbahar mevsiminde bu gibi tefekkürler sana gâlib gelsin. Çünkü bu ölüm;

Âhiretteki doğuştan ilk mevtındır ki, rûh berzâhta zâhir olur.

Ve daha sonra ikinci mevtında zuhûr eder ki, bu da cismânî ba’s olunmadır.

Daha sonra mîzân ve hesâb ve sırât ve cennet ve cehennem mevtınlarına intikâl eder.

Bundan dolayı şimdiki hayâttaki hâlinde dünyâ sana hâmiledir.

Ve bu cisim âhirette doğacak olan rûhun için bir rahim gibidir.

Öldüğün vakit doğum gerçekleşir; ve rûhun berzah âlemine doğar.

İşte bundan dolayı Hak Teâlâ hazretleri “Vallâhu ahreceküm min butûni ümmehâtiküm lâ ta’lemune şey’en”“Vallâhu ahreceküm min butûni ümmehâtiküm lâ ta’lemune şey’en” (Nahl, 16/78) ya’nî “Sizi bir şey bilmediğiniz halde ananızın karnından çıkardı”

Ve sen âhiret ilimlerinden sana açılacak şeye izâfet ile şu an böylesin. Ya‘nî sen cenîn hâlinde iken dünyevî hayâtta türlü lezzetler ve elemler bulunduğunu bilmez ve idrâk etmez idin. Ne zamanki dünyâya doğdun, bunları vücûdunun durmaksızın devâm eden değişimleri içinde peyderpey bizzat yaşayarak bildin ve gördün. Şimdi dünyâda rûhun cenîn hâlindedir. Âhiret hayâtındaki lezzetleri ve elemleri bilmez bir haldesin. Ne zamanki ölüp âhiret âleminde doğarsın, oradaki elemleri ve lezzetleri dünyâda gördüğün ve bizzat yaşadığın gibi görür ve bilirsin.

Ve sana nebîlerin ve evliyânın haber verdikleri halde inanmadığın hallere vâkıf olursun.

Ve bu âlemde Allah Teâlâ’nın kulları için va‘d ve vaîdden, ya‘nî ni’met ve azâbdan, hazırladığı şeyleri gözünle görüp müşâhede ederek, dünyevî hayâta aldanıp bunları yalanladığına ve inkâr ettiğine pişmân olursun. İşte sonbaharda bu gibi fikirler sana gâlib olsun!