13.Bölüm-Kumandanlar ve Ordular ve Onların Mertebeleri Beyânındadır

ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Kumandanlar ve Ordular ve Onların Mertebeleri Beyânındadır

Ey kerîm efendi! Bilesin ki, muhakkak ordular, mülk çadırı üzerinde dikili olan rükûnlar ve onu tutan direklerdir. Ve yine bilesin ki, mülk hânedir; onu tutan dört direk lâzımdır. Ve inşâallâhü Teâlâ ben onları sana beyân ederim. Ve onlar senin övülmüş vasıflardan ve yüksek ahlâktandır. Bundan dolayı sen onlardan dört seçkin olanı seç ki, memleket feleklerin onların üzerinde döner; ve saltanatın döner. Orduların geri kalanı bu dördün emri altındadır. Şimdi bakışın sâdece onlara olsun. Ve onların her biri senin mülkünü idâre ettiği bilinen latîflerdir. Ve biz onları iki husûstan dolayı ancak dört yaptık. Husûsun bîri budur ki, muhakkak dört, basit sayılarda ikinci asıldır. Ve basit sayılar sonsuz olarak sayıların oluşumunda asıldır. Ve beyânı budur ki, muhakkak basit sayılar birden ona kadardır. Ve basitler içinde “on”u toplayan ancak dörttür. Çünkü dördün hakîkati dörttür; ve onda üç vardır ki, yedi olur; ve onda iki vardır ki, dokuz olur; ve onda bir vardır ki, on olur. Ve sayılar içinde ondan başka “on”u barındıran sayı yoktur. İşte bu hikmeti barındırdığı için biz onu seçtik. Ve geri kalan kuvvetleri potansiyel olarak taşıyıcıdır. Şimdi biz dördün mülkü ikâme ettiğini bildik. Ve bundan dolayı “Arş’ın Taşıyıcıları” Hak Teâlâ’nın buyurduğu gibi sekiz oldu. Ve onlar Sallallâhü aleyhi ve sellem’in buyurduğu gibi şu anda dörttür. Ve bunun için Allah Teâlâ kıyâmet günün vasfettiği vakit “ve yahmilu arşe rabbike fevkahüm yevme izin semâniyeh” ya’nî “Ve izin günü Rabb’inin arşını üstlerinde taşıyanların sayısı sekizdir” (Hâkka, 69/17) buyurdu. “Yevme-izin” buyurdu ki, kıyâmet gününe işâret eder. Ve biz bu hayvânî âlem mülkünü, ki o senin mülkündür, dört tabîat üzerine yerleşmiş bulduk. Ve büyük âlem dört unsur üzerine yerleşti. Ve bu kırk bölümdür. Ve dört sayısı geniş bir bölüm ki, onun bildirilmesi fayda hakkındaki kastımızdan bizi dışarı çıkarır.

Cenâb-ı Şeyh (ra) âfâkî ve enfüsî mülkü “çadır”a; maddî ve ma‘nevî orduları da çadırı tutan “direkler”e ve etrâfınaa dikilen “kazıklar”a benzetmişlerdir. Ve diğer bir benzetme olarak buyururlar ki, mülk bir “hâne” gibidir. Ve “hâne”yi tutan “dört duvar” veyâ “direk” lâzımdır. Ve bunlar insânî vücûd mülkünde övülmüş vasıflar ve yüksek ahlâktır.

Bundan dolayı ey kerîm efendi olan rûh, o vasıfların ve ahlâkın seçkinleri ve özü olan dört vasıf ve huyu seç ki, vücûd mülkünün felekleri onların üstünde döner ve saltanatın onların vâsıtasıyla döner. Orduların geri kalanı, ya’nî diğer vasıflar ve ahlâklar, bu dört vasıf ve huyun emri altındadır.

Böyle olunca bakışın sâdece bu dört vasfa çevrilmiş olsun! Ve bu vasıfların her biri senin vücûdunun mülkünü idâre ettiği bilinen latîflerdir ki, aşağıda beyân edilecektir. Ve biz bu vasıfları iki husûstan dolayı ancak dörde sınırlı kıldık.

İki husûsun birisi budur ki, muhakkak “dört” sayısı, basit sayılarda, ya’nî tek hâneli sayılarda, ikinci asıldır. Ve birinci asıl “bir”dir. Çünkü bütün sayıların mertebeleri bir sayısından var olur. Örneğin 1+1=2 ve 1+1+1=3 ilh… şeklinde sayıların mertebeleri sonsuz bir şekilde sürer gider.

Ve “bir”den “on”a kadar olan basit sayılar sonsuz sayıların oluşumunda asıldır. Örneğin “on” sayısından sonra yine birden başlanıp on bir, on iki ilh… diye gider. Ve aynı şekilde yirmiden, otuzdan, kırktan sonra da yine böylece sürer gider. Basit sayılar içinde dört sayısının ikinci asıl olmasının sebebi budur ki, dört sayısı, on sayısına kadar, altında ve üstünde olan sayıları toplamıştır. Örneğin “dört” kendisinden önce olan 1 ve 2 ve 3 sayılarını toplamıştır. Ve kendisinden sonra gelen 5, 6, 7, 8, 9, 10 sayılarını da potansiyel olarak ihtivâ etmiştir. Ya’nî;

4 + 1 = 5 ve

4 + 2 = 6 ve

4 + 3 = 7 ve

4 + l + 3 = 8 ve

4 + 2 + 3 = 9 ve

4 + 1 + 2 + 3 = 10

Çünkü dört sayısı “bir”i ve “iki”yi ve “üç”ü taşıyıcıdır. Bu taşımış olduğu sayılar kendisine eklendiğinde böylece “on”a kadar kendi üstündeki basit sayıların mertebeleri oluşur. Ve dörtten başka tek hâneli sayılar içinde bu özelliği taşıyan hiç bir sayı yoktur.

İşte bu hikmeti barındırdığı için biz “dört”ü seçtik. Bu dört sıfat vücûd mülkünde diğer sıfatları ve kuvvetleri taşıyıcıdır. Böyle olunca bu dört sıfatın, hânenin dört duvarının hâneyi tutuşu gibi, mülkü ikâme ettiklerini bildik. Ve bundan dolayı “Arş’ın Taşıyıcıları” kıyâmet gününde Hak Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de buyurduğu gibi sekiz oldu. Çünkü kıyâmet gününde bâtın zâhir olur ve potansiyel olanlar fiile gelir. Bundan dolayı şu an dört olarak zâhir olan Arş’ın Taşıyıcıları’nın bâtınları da zâhir olacağından toplamı sekiz olur. Nitekim Allah Teâlâ kıyâmet gününü vasfettiği vakit “ve yahmilu arşe rabbike fevkahüm yevme izin semâniyeh” ya’nî “Ve izin günü Rabb’inin arşını üstlerinde taşıyanların sayısı sekizdir” (Hâkka, 69/17) buyurmuştur. Ve “yevme-izin” sözüyle kıyâmet gününe işâret buyurur.

Cenâb-ı Şeyh-i Ekber (ra) Fütûhât-ı Mekkiyye’lerinin 371.bölümünün ikinci ve beşinci kısmında “şu an Arş’ın Taşıyıcıları’nın dört olduğuna ve kıyâmet günüde sekiz olacağına” dâir ayrıntılar ve îzâhlar vermiştir. Onların buraya tercüme ve nakli şerhin uzatılmasını gerektirir.

Ve biz bu hayvânî âlem mülkünün, ki o senin cisim mülkündür, dört tabîat üzerine binâ edildiğini gördük ki, onlar da “rutûbet,” “kuruluk,” “sıcaklık,” ve “soğukluk”tur. Ve büyük âlem olan güneş sistemimizi oluşturan hey’et dahi dört unsur üzerine kâim oldu. Onlar da “sıvı‘” ve “gaz” ve “katı” ve “âteş” ya‘nî “harâret”tir. Ve burada “unsur” ta‘bîri kimyâgerlerin bahsettikleri basît elementler değildir. Hikmet ehlinin bahsettikleri cisimlerin umûmî esâslarıdır. Bundan dolayı fen erbâbının bu terimlere i‘tirâzları yerinde değildir.

Ve hiç şübhe yok ki, bilimsel olarak dahi sâbit olduğu üzere, gerek âlemin vücûdu ve gerek Âdem’in vücûdu, bu dört rükûn ve tabîat üzerine yerleşmiştir. Ve bu tabîatlar ve dört unsurlar bölümü, kırk bölümdür, ya’nî vücûd mertebeleri kırktır. Bundan dolayı dört sayısı geniş bir bölümdür ki, eğer biz onun ayrıntılı bir şekilde îzâh etmeye kalkarsak maksadın dışına çıkmış oluruz. Bu konu hakkında bilgi almak isteyenler Fütûhât-ı Mekkiyye’nin birinci cildinin baş taraflarını incelesin.