12.Bölüm-Beden Şehrindeki Bozuculara Yönelik Elçiler Beyânındadır

ONİKİNCİ BÖLÜM

Beden Şehrindeki Bozuculara Yönelik Elçiler Beyânındadır

Ey kerîm Efendi! Bilesin ki, muhakkak hikmet, meliklerden aklı şehvetine gâlib olan kimse indinde, düşmanlarından bir düşmana ancak kavrayış ve zekâ ve cesâret ve vefâ ve sâdıklık ve dindarlık ve emînlik ve kuvvetli delîl ile ilim sâhibi ve konuşması etkili olan bir elçi gönderilmesini gerektirdi. Çünkü elçi kendisini gönderenin ve onun derecesinin delîlidir. Şimdi eğer bu vasıflar üzere olursa, muhakkak onu gönderenin en az bu derecede ve daha yüksek olduğu bilinir. Çünkü onu gönderen kimse bilmese idi ve onu idrâk etmeseydi, bu elçiyi başkalarından ayırt etmez idi. Ve eğer bizim bu vasfettiklerimizin tersi olarak yalancı ve hâin ve hevesine çok düşkün akılsız olursa, muhakkak onu gönderen ondan daha akılsızdır. Şimdi bu karar kılınca, ey kerîm Efendi, sen şehrin için bozucu olan ve kendisine itâat edilen hevâ melikine elçilerini tevfîk ve hüdâ ve fikir ve i’tibâr ve tedebbür ve sebât ve kasd ve hazm ve istibsâr ve tezekkür ve havf ve recâ ve insaf ve bu vasıfların benzerlerinden yap! İşte elçilerini böyle yapman sana yakışır. Düşmanlarına karşı elçilerini bunlar yapan melik felâh bulur; ve kâr eder; ve muazzam olur. Çünkü o bilir ki, zarûret hâlinde onlar düşmanını kesin kuvvetli delîl ile kahrederler. Ve genellikle şerre kasteden hevâ teslîm olup geri dönerek hayra kasteder. Ve mücâdele ve çarpışma külfetine yardım eder. Eğer senin üzerine bozucu olan ve mülkünün bozulmasına çalışan hevânın elçileri sana gelirse onlara sert muâmele etme! Çünkü elçilere ihânet idâresizliktendir. Ve hırs ve yalan ve hâinlik ve vefâsızlık ve korkaklık ve cimrilik ve câhillik ve kötülük ve âcizlik ve ahmaklık ve bu zemmedilmiş sıfatların benzerleri olan elçilerden biri sana gelirse, onlardan hemen nefret etme; ve onları kovma; ve onlara yumuşak söz ile söyle! Gözlerini sana dikerler ve seni dinlemeye meylederler. Tahtına, ya‘nî vücûd mülkünün tahtına otur; ve meclisinde sâdece aklın kalsın, diğerlerini meclisinden çıkart! Yardımcın olan akla emret, onlara senden tercüman olsun! Çünkü o idâre işine vâkıftır.

Bu on ikinci bölüm beden şehrindeki bozuculara mensûb olan elçiler ve bozuculara gönderilmiş olan elçiler beyânındadır.

Ey kerîm efendi olan rûh! Zâhir hükümette meliklerden hangisinin aklı nefsânî şehvetine gâlib oldu ise, o kimseyi hikmet, o kimsenin düşmanlarından bir düşmana, ancak çabuk kavrayan ve zekî ve cesâretli ve vefâkâr ve sâdık ve dindar ve emîn ve göstereceği delîli doğru olarak bilen ve etkili söz sâhibi olan bir elçi göndermesini gerektirdi. Çünkü iş görebilecek olan elçi ancak bu sıfatları taşıyan elçidir. Ve hikmet ancak bu vasıfları taşıyan kimsenin elçi olarak gönderilmesini gerektirir.

Ve elçi kendisini gönderen kimsenin hâline ve onun mertebesine delîldir. Ve elçi bu sayılan vasıflarda olursa, hiç şübhe yoktur ki, onu gönderen kimsenin en az bu derecede ve ondan yüksek olduğu bilinir. Çünkü onu gönderen kimse bu vasıfların ne demek olduğunu hâl olarak ve bizzât yaşayarak bilmeseydi ve bu vasıfları vasıfları idrâk etmeseydi, bu elçiyi bir çok adamların arasından ayırt etmez idi.

Ve eğer gönderilen elçi bizim vasfettiğimizin tersi olarak yalancı ve hâin ve nefsânî heveslere düşkün ve akılsız olursa, hiç şübhe yok ki, onu gönderen kimse ondan daha akılsızdır.

İşte bu söylediğimiz ma‘nâ karar kılınca, ey kerîm efendi olan rûh:

Cisim şehrini bozucu olan ve kendisine itâat edilen hevâ melikine elçilerini, güzel vasıf sâhibleri olan tevfîk ve hüdâ ve fikir ve i’tibâr ve tedebbür ve sebât ve kasd ve hazm ve istibsâr ve tezekkür ve havf ve recâ ve insaf ve bu vasıfların benzerlerinden yap!

“Tevfîk” bir işte muvaffak olmak,

“hüdâ” doğru yolu göstermek,

“fikir” bir işin fayda ve zararını düşünmek,

“i‘tibâr” ibret almak,

“tedebbür” tefekkür ile ilerlemeyi ve hareketi tercîh etmek,

“sebât” ma‘kūl bir işte devâm üzere olmak,

“kasd” niyet edilen husûsun icrâ edilmesine yönelmek,

“hazm” işinde basîret ve olgunlukla hareket etmek,

“istibsâr” işlerde açıklık taleb etmek,

“tezekkür” bir işi tekrâr tekrâr akıl görüşünden geçirmek,

“havf’ zarar ve tehlikeyi düşünmek,

“recâ” fayda ve kurtuluş ümîd etmek,

“insâf’ işlerde ifrât ve tefrîtin ortasını tercîh etmektir ki, adâlet ve i’tidâldir.

Ey rûh! Cisim iklîminde kuvvetli ve kendisine itâat edilen bir hükümdâr olan hevâya göndereceğin elçileri böyle sıfatlardan yapman lâyık ve uygun olur.

Ve düşmanlarına bu gibi vasıfları elçi olarak gönderen melik zâtında ve idâresinde selâmet bulur, ve mülküne zarar gelmesinden yana rahâtta olmakla kâr eder. Ve idâresi altındakiler ve düşmanları indinde ta‘zîm ve hürmete lâyık olur. Çünkü o hükümdâr bilir ki, zarûret hâlinde her hangi bir düşmanının saldırması hâlinde, bu elçiler o düşmana gösterecekleri kât’i ve apaçık delîller ile onun saldırısını engellerler.

Ve genellikle vücûd mülkünde işi gücü şerre kastetmekten ibâret olan hevâ, o gösterilen delîli kabûl edip, şerre yönelişinden döner ve hayra kasteder. Ve bu dönüşü sebebiyle senin, diğer saldıran düşmanlarına karşı mücâdele ve çarpışmanda da yardım eder.

Ve eğer sana karşı bozucu olan ve mülkünün bozulmasına çalışan bu kendisine itâat edilen hevâ melikinin, her biri hükümdârları gibi bozucu olan elçileri sana gelirse, sakın onlara karşı sert muâmele etme! Çünkü elçilere ihânet idâre usûlüne vâkıf olamamaktan kaynaklanır. Nitekim “elçiye zevâl olmaz” atasözü meşhûrdur. Örneğin hevâ tarafından sana hırs ve yalancılık ve hâinlik ve vefâsızlık ve cimrilik ve câhillik ve kötülük ve âcizlik ve ahmaklık gibi zemmedilmiş sıfatlardan bir elçi gelecek olursa, hemen nefret edip onları huzûrundan kovma; ve onlara güzel muâmele edip yumuşak sözle söz söyle! Sen bu sâyede onların işitmelerini ve bakışlarını alırsın, ya‘nî onlar senin sözlerine değer verip dinlemeye meylederler. Ve gözlerini sana dikerler. Durun bakalım, bu güzel şeyler söylüyor, dinleyelim, derler.

Bu gibi elçiler gelince, sen vücûd mülkündeki tahtına otur. Meclisinde ancak yardımcın olan aklı bırakıp diğerlerini dışarı çıkar. Ve akla emret ki, senin sözlerini onlara nakletsin ve sana karşı tercümanlık vazîfesini yapsın. Çünkü akıl fazlasıyla idâreye ve siyâsete vâkıftır. Ya’nî ey rûh, vücûd mülkünde senin tahtın kalbdir. Örneğin hırs elçisi geldiği zaman, kalbindeki diğer hâtıraları dışarı çıkar! Kalbinde yardımcın olan aklı ve elçi olan hırsı bırak; ve akıl vâsıtasıyla hırsın naklettiklerin dinle!