Aklın üzerine muhafız ol ve vehimden sakın! Ve nefsin ile yalnız kalma!

Ey kerem sâhibi halîfe! Senin için yardımcın üzerine muhâfız olmak ve onu idâre etmek ve ona muhabbet etmek gerekir. Çünkü mülkünün ve şehrinin iyiliği onun devamlılığındadır. Görmez misin? Akıl bir şeye tesâdüf ettiği ve onun mahalli bir bozukluk ile helâk olduğu zaman, cisim şehri nasıl harâb olur? Ve rûh onu derleyip toparlamaya kādir olamaz. Şimdi yardımcın üzerine muhâfız ol ki, seni nefsin üzerinde korusun. Bundan dolayı o, senin elindir ki sen onunla tutarsın; ve gözündür ki onunla görürsün. Şimdi her ne zaman mülkünde bir işin icrâsına girişirsen, aklı yaklaştır ve onunla berâber tefekkür et; ve onu danışman kıl! O iş hakkında ondan çıkan şeye bak; ve sana işâret ettiği şeyi işle! Çünkü Allah Teâlâ onun görüşünde doğruluğu verdi. Ve vehimden sakın! Çünkü vehim öyle bir mevcûddur ki, nefse akıl sûretinde görünür. Böyle olunca sende tereddüt olur. Ve o, kendisine itâat edilen bir yardımcıdır ki, insanda çok büyük te’sîri vardır. Ve o insanlar üzerine istilâ etmiştir; ve fenâ fikirlere sebep olur; ve o, vesvese verir. Bundan dolayı ondan sakın! Ve yardımcını aynen ve ismen ayırt et; ve nefsin ile yalnız kalma! Aklın idâre etmediği bir işte ve mülkte hayır yoktur. Ve ne zamanki yardımcı, hepsinde değil, birçok yönde ve sıfatlarında ona benzedi, kâmil nitelikler ile onu nitelendirmeye mecbûr olduk ki, kemâl üzere vehmin ona benzemesi mümkün değildir. Şimdi inşâallahü Teâlâ benim sana beyân edeceğim niteliklere dikkat et! Bundan dolayı her hangi bir mevcûdda onun kâim olduğunu gördüğün zaman, bil ki, bu senin yardımcındır; ve istenen ancak odur. Onu muhafaza et ve onu öğren ve onu sapasağlam et ki mutlu olasın! Vallâhü’l-hâdî.

Ey kerem sâhibi halîfe olan rûh! Sana lâyık olan şey budur ki, yardımcın olan akıl üzerine muhâfız olasın; ve onu güzel idâre edesin ve ona muhabbet eyleyesin! Çünkü akıl senin sıfatındır. Bakışın dâimâ bu sıfatın üzerine olursa, insânî vücûdunda onun eserleri ortaya çıkmaya başlar. Ve mülkün ve şehrin olan insânî vücûdunun iyiliği o aklın devamlılığındadır.

Görmez misin? Akıl bir şeye tesâdüf edip onun mahalli olan beyin bir bozukluk ile helâk olduğu zaman, cisim şehri nasıl harâb olur? Örneğin nefis içkiye mübtelâ olsa, onun te’sîriyle aklın meskeni olan beyin bozulur. Ve bu durumda a‘zâ ve organlardan çıkan fiiller ve hareketler ve sözler akıl düzeninden uzak olur. Ve esrar ve afyon gibi diğer keyif verici şeyler de böyledir. Bundan dolayı şerîat aklın meskeni olan beyni tahrîb eden her şeyi men’ etmiştir. Bunlar beyni tahrîb eden maddî sebeblerdir. Ma‘nevî sebeblerden birisi vehim veren kuvvetin harekete geçirmesiyle nefsin hevâya olan meylidir. Ve beyni vehim veren kuvvetin istilâsı bozduğu zaman, maazallah cinnet hâli ortaya çıkar. Ve cinnet, vehim veren kuvvetin aklı örtmesinden başka bir şey değildir.

Şimdi bu sebepler ile insan vücûdu harâb olduğu zaman, rûh bedende kâim olduğu halde onu derleyip toparlamaya ve ıslâhına kādir olamaz. Böyle olunca sen yardımcın üzerinde muhâfız ol ki, o da seni nefsin üzerinde koruyabilsin! Bundan dolayı o akıl, senin elindir ki sen tuttuğun şeyi onunla tutarsın; ve senin gözündür ki gördüğün şeyi onunla görürsün.

Şimdi her ne zaman mülkünde bir işin icrâsına girişsen ve yönelsen, aklı yaklaştırıp ona mürâcaat et; ve o iş hakkında onunla berâber tefekkür et ve iyice düşün; ve onunla istişâre et! O iş hakkında akıl ne hüküm verirse, o hükme bak! Ve sana işâret ettiği o hüküm ile amel et! Çünkü Allah Teâlâ hazretleri aklın görüşünde doğruluğu verdi. Ya‘nî akıl verdiği hükümlerde dâimâ doğruluk ve hak üzeredir; onun hükümlerinde eğrilik bulunmaz.

Ve vehimden sakın; ve onun te’sîrlerinden kendini koru! Çünkü vehim öyle bir mevcûddur ki, nefse akıl sûretinde görünür.Ve insana bir takım husûsları akla ve mantığa uygun gibi gösterir. Fakat onun gösterdiği şeylerin aslı ve esâsı yoktur. Böyle olunca sende tereddüt olur. Ya’nî her hangi bir mes’elede bir şekilde hükmeden akıl mıdır, yoksa vehim midir? diye sende tereddüd ortaya çıkar.

Ve o vehim kendisine itâat edilen bir yardımcıdır ki, insânî vücûdda büyük bir te’sîri vardır. Ya’nî akıl rûhun yardımcısı olduğu gibi vehim de şehvet gibi, hevânın yardımcısıdır; ve nefsânî kuvvetler üzerine musallattır. Nefis hevâ emîrine kapılınca insânî vücûd vehim vezîrinin hükmü altında zebûn olur; ve bu zamanda akıl geri durur. Ve vehmin tasarrufunun te’sîrleriyle sonuçta insânî memleket harâb olur.

Ve dünyâ âlemi nefsânî neş’e üzere mahlûk olduğundan o vehim insanların üzerine istilâ etmiştir. Ve onun istilâsı ve tasarrufu fenâ fikirlere sebep olur. Ve şânı dâimâ vesvese vermektir. Bundan dolayı bu zararlı yardımcının tasarrufundan kendini koru! Ve yardımcın olan aklı aynen ve ismen vehimden ayırt et! Ve aklın danışmanlığını terk edip nefsin ile yalnız kalma! Çünkü aklın idâre etmediği bir işte ve mülkte hayır yoktur.

Ne zamanki yardımcı olan akıl, hepsinde değil, bir çok yönde ve sıfatlarda vehme benzedi. Bundan dolayı kâmil niteliklerle biz onu nitelendirmeye, ya’nî aklı kâmil güzel vasıflarla nitelendirmeye ve vasıflandırmaya mecbûr olduk. Çünkü bu güzel vasıfların kemâli üzere vehmin akla benzemesi aslâ mümkün değildir. Böyle olunca inşâallâhü Teâlâ aşağıda benim sana anlatacağım ve beyân edeceğim bu güzel vasıflara dikkat et! Kendi yardımcın olan aklı aynen ve ismen vehimden ayırt etmeye muvaffak olasın. Şimdi her hangi bir mevcûdda bu bahsettiğimiz güzel niteliklerin ve vasıfların kâim olduğunu görürsen, bil ki bu akıldır; ve senin yardımcındır; ve istenen ve murâd olan ancak odur. Onu güzelce muhafaza; ve onu öğrenmeye çalış; ve onu kuvvetlendir ki, insânî vücûddaki idârelerin en güzel şekilde cereyânını görüp mutlu olasın! Ve doğru yola irşâd eden Allah Teâlâ hazretleridir.