Şimdi eğer denilirse ki, biz işittik ki Allah Teâlâ “Ve huvellezî cealeküm halâifelardı” (En‘âm, 6/165) ya’nî “O Allah Teâlâ sizi yeryüzünün halîfeleri kıldı” buyurur. Oysa sen, o şer’an birdir, dedin, bundan dolayı ikisini birleştirmek nasıl olur? Biz deriz ki muhakkak halîfelik sırrı birdir ve o verâset yoluyladır; bu şahıslar onu mîras yoluyla edinir. Şimdi bir şahısta zâhir olduğu vakit, onunla vasıflanmış olan bu şahıs dâim oldukça, bu zaman içinde onun aynı ile diğer şahısta bu türden mevcûd olması şer‘an muhâl cinsindendir. Ve eğer o iddiâ ederse, o geçersizdir; ve onun iddiâsı reddedilmiştir; ve o bu zamânın deccâlıdır. Şimdi bu şahsın mevcûdiyeti kalktığında bu sır diğer şahsa geçer. Bundan dolayı onunla berâber “halîfe” ismi de geçer. İşte bunun için “halîfeler” denildi. Şimdi bu bölüme dikkat et ki, ben onda sırlar üzerine tenbîh ettim. Onların îzâhı üzerine tenbîhi kastettim. Bu kararlaştığı ve sâbit olduğu vakit, bu halîfe için onu halîfe bırakan kimsenin isimleriyle ahlaklanmak olur, tâ ki onun idâresi altındakilerin ahlâkında ve onların fiillerinde zâhir ola. Ve biz rabbânî isimler ile ahlaklanmanın ma’nâsını Keşfü’l-Manâ ‘an Sırri Esmâi’llâhi’l-Hüsnâ ile tercüme edilmiş olan kitabımızda anlattık.
Ya‘nî bizim beyânlarımıza i’tirâz olarak, birisi çıkıp da: “Sen şer’an halîfe bir olur, dedin; ve bunların şer’î delîlini de getirdin. Oysa biz Allah Teâlâ hazretlerinin ““Ve huvellezî cealeküm halâifelardı” (En‘âm, 6/165) ya’nî “O Allah Teâlâ sizi yeryüzünün halîfeleri kıldı” sözünü işittik. Bu şer’î delîle göre de halîfenin birden fazla olması gerekir. Birdiğerine aykırı görünen bu iki delîlin arasını birleştirmekle bu zâhirî tezat nasıl giderilir?” diyecek olursa, biz bu i’tirâza cevâben deriz ki:
Muhakkak halîfelik sırrı birdir, ya‘nî bölünmesi mümkün olmayan bütünsel bir ma’nâdır; ve o verâset yoluyladır, bu şahıslar onu mîras yoluyla edinir. Ya’nî ma’nâ sûret ile görüneceğinden, o bütünsel ma‘nâ bu sûretler âleminde bir şahıstan bir şahsa geçmek sûretiyle mîras yoluyladır. Ve bu mîras yolu evlâddan evlâda geçmek sûretiyle değil, belki yukarıda îzâh edildiği üzere zâhiren ve bâtınen imâmlığa mahsûs olan şartları taşıyan şahıslar arasında birdiğerine geçmek suretiyledir.
Şimdi bütünsel bir ma’nâdan ibâret olan bu halîfelik sırrı, şartları taşıyan bir şahısta gözüktüğü zaman, bununla vasıflanmış olan bu şahıs hayatta bulundukça, bu zaman içinde aynı ile diğer bir şahısta da bu halîfelik sırrının gözükmesi şer’an ve hakîkaten ve aklen muhâl cinsinden olan bir şeydir. Ve bunun şer’an ve aklen ve hakîkaten muhâl oluşu yukarıda îzâh edildi. Ve eğer şartları taşıyan bir şahıs mevcûd iken, diğer bir şahıs çıkıp da halîfelik iddiâ ederse, o şahıs geçersizdir; ve onun da’vâsı reddedilmiştir; ve o şahıs bu zamanın deccâlıdır. Ve “deccâl” “mübâlağa ile yalan söyleyen” ma’nâsınadır. Ve âhir zamanda böyle deccâlların ortaya çıkacağı nebevî hâdîslerde haber verilmiştir. Şimdi halîfeliği taşıyan kimse bu şehâdet âleminden intikâl etmek sûretiyle yok ve gâib olduğunda, bu halîfelik sırrı diğer şartları taşımakta olan diğer şahsa geçer. Ve bu sırrın geçişiyle berâber o şahsa “halîfe” ismi de geçer. Ve bu hâl böylece silsile şeklinde devâm eder. Bundan dolayı yeryüzünde bir çok halîfeler gelip gider. İşte halîfelerin bu şekilde birden fazla oluşundan dolayı “Ve huvellezî cealeküm halâifelardı” (En‘âm, 6/165) ya’nî “O Allah Teâlâ sizi yeryüzünün halîfeleri kıldı” âyet-i kerîmesinde çoğul kelime ile “halîfeler” buyruldu.
Şimdi ey zekî okuyucu! Bu bölüme dikkat et ki, ben bu bölümde ve bu bahiste bir takım sırlara işâret ettim; ve işâret ettiğim bu sırların ayrıca îzâhına girişmedim. Bizim beyânlarımızı idrâk eden zekî kişiler bunları çıkartabilir; ve yaşadığı zaman içindeki olayların akışına bakıp hâlin hakîkatini idrâk eder. Ve bu sırları dışına ve içine tatbîk eder. Her hangi bir şahısta bu halîfelik sırrı karar kıldığı ve sâbit olduğu zaman, bu halîfe kendisini halîfe kılmış olan Hak Teâlâ hazretlerinin ilâhî isimleriyle ahlaklanır. Ve bu ahlaklanma o halîfenin idâresi altındakilerin ahlâkında ve onların fiillerinde o ilâhî isimlerin hükümlerinin ve eserlerinin açığa çıkması içindir. Çünkü âlemin tamâmı ilâhî isimlerin ve sıfatların açığa çıkmasına mahsûs bir aynadır. Ve biz ilâhî isimler ile ahlaklanmanın ma‘nâsını Keşfü’l-Ma‘nâ ‘an Sırri Esmâi’llâhi’l-Hüsnâ ismindeki kitabımızda anlattık.