DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Akıl ile Hevâ Arasında Kendisi İçin Savaş Olan Sebebin Zikri Hakkındadır
Allah Teâlâ seni muvaffak eylesin de onun husûsu açılsın. Bilesin ki, kendisi için fitneler çıkan ve savaşlar olan sebep ve bu memleketin taraflarında ve onların dışındaki yerlerin hepsinde hâdiselerin yayılması, elinde olan kimsenin onu kurtuluşa erdirmesi için, bu insânî mülk üzerinde efendilik talebidir. Çünkü hükümlerinde zıtlık olan iki emîr arasında mülkün idâresi aklen ve şer’an geçerli olmaz. Nitekim bunun delîli Allâh’ın Kitâb’ında onun “Lev kâne fîhimâ âlihetun illâllâhu le fesedetâ” (Enbiyâ, 21/22) ya’nî “Yerde ve gökte iki ilâh olsa idi onların idâresinin intizâmı bozulurdu” sözüdür. Ve eğer iki mahlûk hakkında irâdede birlik düşünülürse, bu iki emîr hakkında bunu âdet ve şer’ hükmü men’ eder. Ve onların dışına çıkılmış bir şeyi aslâ bir şahıs hakkında biz işitmedik. Ve böyle olduğu zaman, Hak Teâlâ bu mülkü ancak vâhid ile idâre etmeyi murâd eder. Ve bunu Resûl’ü (sallallahü aleyhi ve âlihî ve sellem)in lisânı üzerinde açıkladı. “İki halîfeye bîat olunduğu vakit onlardan birini katlediniz!”. Ve halîfelik, zâhiren ve bâtınendir. Ve zâhiren olan halîfelik anlatılıp bildirilmiştir ve sabittir. Ve burada bizim sözlerimiz, noktası noktasına ve bu üslûb üzere geçerli olarak, zâhiren olan yönü üzerine bâtınen olan halîfelik hakkındadır. Ve sırların açılması için bir i’tirâz vardır. Ve genellikle çekişmeci olan için bu hadîsten, bir şeyden müsterih olmak vardır. Şimdi der ki: “(Sav) onlardan diğerini katlediniz!” buyurdu. Ve ne bilirsiniz? Belki hevâ öne çıktı ve akıl arkada kaldı. Bundan dolayı hevâ halîfelik sâhibi oldu?” Biz deriz ki: Burada öne geçmek ve arkada kalmak zamân ile değildir. Burada öne geçmek ancak şartların, ya’nî imâmlığın şartlarının sayılmasıyladır. Şimdi kimde bulunursa imâmlık için öne çıkar. Ve onda bu şartlar kemâle ermeyen kimse tahtından indirilir. Ve eğer ayak direyip üstün gelenin emrine dâhil olmazsa katledilir. Bundan dolayı zamâna iltifât olunmaz.
Bu dördüncü bölümde rûhun yardımcısı olan akıl ile hevâ emîri arasında olan savaşların ve çekişmelerin sebebi beyân olunmuştur.
Ey kavrayan ve düşünen okuyucu, Allah Teâlâ hazretleri sana yardım ihsân eylesin de o savaşların ve fitnelerin husûsu sana açılsın! Bilesin ki, insanî mülkte akıl ve hevâ arasındaki savaşların ve fitnelerin sebebi ve bu memleketin taraflarında ve onların dışındaki yerlerin hepsinde bir takım hâdiselerin yayılması, elinde ve tasarrufunda olan kimseden onu kurtarıp, kurtuluş yoluna sevk etmek için, efendilik talebidir. Ya’nî bu kavgaların ve çekişmelerin sebebi, insânî mülkü iki muhtelif tasarruftan kurtarmak ve bu tasarruftaki ihtilâf sebebiyle idâre işinde ortaya çıkan bozukluğu gidermek için, akıl ve hevâdan birinin efendilik makâmına geçme arzûsudur.
Çünkü akıl reîs olursa sâlihlik yolu üzerinde; ve eğer hevâ reis olursa fesâdlık yolu üzerinde tek düzen bir idâre kurulmuş olur. Oysa ikisinin tasarrufu hâlinde idârede kâh sâlihlik ve kâh fesâd gözükür. Ve insânî mülkte aslâ çekişme eksik olmaz. Çünkü hükümlerinde birbirine aykırı olan iki emîr arasında mülkün idâresi aklen ve şer’an geçerli olmaz. Aklen geçerli olmaz: Çünkü idârede kararsızlık oluşur. Ve akl-ı selîme uygun olan, şerîat hükümlerine göre de geçerli olmaz. Çünkü Hak Teâlâ hazretleri buna delîl olarak Kur’ân-ı mecîdinde: “Eğer yerde ve gökte iki ilâh olsa idi, onların idâresinin intizâmı bozulur idi” (Enbiyâ, 21/22) buyurur.
Ve eğer iki mahlûk arasında irâdede birlik düşünülürse, ya‘nî birisi çıkıp: iki emîrin müzâkere ile birlikte ortaklaşa alacakları karâr çerçevesinde bir mülkü idâre etmeleri mümkün olmaz mı? diye bir soru sorsa, biz buna cevaben deriz ki:
Böyle iki emîrin irâde birliğini âdetin ve şerîatın hükmü men’ eder. Âdetin hükmü men’ eder: Çünkü iki şahıs fıtratta birdîğerinin aynı değildir. Fikirlerinde ve hislerinde ve bütün hallerinde ve işlerinde eşit olmaları âdeten düşünülebilir değildir. Ve şerîat hükmü de men’ eder: Çünkü Hak Teâlâ hazretleri “ve lekad faddalnâ ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın” ya’nî “Andolsun ki ba’zı nebîleri ba’zılarına üstün kıldık” (İsrâ, 17/55) ve “Tilker rusulü faddalnâ ba’dahüm alâ ba’din” ya’nî “İşte Biz o resûllerden ba’zısını ba’zısına üstün kıldık” (Bakara, 2/253) buyurur. Ve nebîler (aleyhimü’s- selâm)’ın hepsi ümmetlerinin reîsi idiler. Ve onlar arasında üstünlük olduğu ve birinin diğerine benzemediği açıktır. Çünkü ilâhî isimler arasında üstünlük olunca onların görünme yerleri arasında da üstünlük olacağı âşikârdır. Ve bu hüküm bütün görünme yerlerine kapsar. Ve bu âdet öyle bir sağlamdır ki, bunun dışına çıkılmışını ve değişmesini şimdiye kadar aslâ bir şahıs hakkında işitmedik.
Şimdi âdet ve şerîat hükmü bu şekilde idârenin birliğini men’ ettiği vakit, Hak Teâlâ âdet ve şerîat hükmüne dayanarak bu mülkü ancak vâhid ya’nî bir el ile idâre etmeyi murâd eder. Ve bu murâdını Resûl’ü (sav) Efendimiz’in mübârek lisânından çıkan şu hadîsi ile açıkladı. O da: “İki halîfeye bîat olunduğu vakit, onlardan birini öldürünüz!” ma’nâsındaki mübârek sözüdür.
Ve halîfelik iki nevi‘ üzerinedir: Birisi zâhiren olan halîfelik ve diğeri bâtınen olan halîfeliktir. Ve zâhiren olan halîfelik dünyevî işleri idâre eden hükümet reîsidir ki, bu hükümet reîsi her milletin işlerini idâre eden bir kişi olmak üzere sâbit ve kararlaşmıştır. Yanî hükümet reîsi olmayan bir kavim yoktur. Ve bu hükümet reîsinin iki kimse olması görülmüş ve işitilmiş bir şey değildir. Biz bundan bahsedecek değiliz. Burada bizim sözümüz zâhiren olan halîfeliğin noktası noktasına ve onun üslûbu üzerine geçerli olarak bâtınen olan halîfelik hakkındadır. Ya’nî bâtınen olan halîfeliği beyân ederken, onun hallerini zâhiren olan halîfeliğin hallerine tatbîk edeceğiz.
Ve bu hadîs-i şerifte mevcût olan bir sırrın açılması için bir i‘tirâz ileri sürülebilir. Ve genellikle i’tirâzcı ve çekişmeci olan kimse için bu hadîs-i şerîfin lafzı altından dolaylı yoldan bir manânın çıkarılması vardır. Şimdi i’tirâzcı der ki:
“(Sav) Efendimiz onlardan birini öldürünüz!” buyurdu. Ve ne bilirsin, belki insânî mülte hevâ öne çıktı ve akıl arkada kaldı. Ya‘nî hevâ emîri reîslik makâmına geçti ve akıl ona mağlûb oldu. Ve bundan dolayı insânî mülkte hevâ halîfelik sâhibi oldu?”
Biz bu i’tirâzcıya cevâben deriz ki, öne çıkmak ve geride kalmak zamân ile değildir. Burada öne çıkmak ancak imâmlığın şartlarının sayılmasıyla, yanî imâmlıkta bir takım şartlar vardır, onları sayarız; ve iki emîrden hangisinde bu şartlar bulunursa imâmlık için o öne çıkar. Ve kendisinde bu şartlar mevcûd olmaz veyâ kemâle ermiş olmazsa, ya’nî ba’zıları bulunup ba’zıları bulunmazsa, o kimse reîslik makâmında bulunsa dahi tahtından indirilir. Ve eğer reîslik makâmından çekilmekte inâd eder ve üstün gelenin emrine boyun eğmez ise katledilir. Bundan dolayı zamana, yanî birinin daha evvel reîslik makâmına geçmiş olmasına iltifât edilmez.