RÛH HAKKINDAKİ BEYÂNLAR

Yazar dedi: Kavm (radıyallâhü anhüm) şöyle zikr eyledi ki: Ebû Hâmid el-Gazzâlî (ra) onlardandır, muhakkak “Rûh”dan ibâret olan bu “halîfe” emr âlemindendir; ve terimlere göre hálk âleminden değildir. Bunlar Hak Teâlâ’nın “kulir rûhu min emri rabbî” ya’nî “De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir” (İsrâ, 17/85) sözüyle delîl gösterdiler; ve beyân etmek için lafzı buradan edindiler. Ve emr âlemi ile Allah Teâlâ’dan vâsıtasız ancak Azîz’in emrinin müşâfehesiyle ya’nî “Kün-Ol!” emrini söylemesiyle çıkmış olan her bir şeyi murâd ettiler. Ve o mutlak olan vücûda izâfe ile ikinci sebeptir; ilk sebep kayıtlı mevcûda izâfe etmek iledir; o da îcâdlardır. Ve hálk âlemi öne geçen sebepten emrin müşâfehesi ya’ni “Kün-Ol!” emri olmadan çıkan her bir mevcûttur ki, o da “kelime”dir. Âlemin efendisine ve onun Hâlik’ına ve terbiyecisine işâret olarak Hak Teâlâ “e lâ lehül halku vel emru, tebârekallâhu rabbülâlemîn” ya’nî “hálk etme ve emir O’nun değil mi? Âlemlerin Rabb’i olan Allah mübârektir” (A’râf, 7/54) buyurdu. Şimdi ne zamanki bu karâr eyledi, hakîkat bilindiğinde sözler arasında cimrilik yoktur. Allah Teâlâ hakkı söyler ve doğru yola irşâd eyler.

Bu kitabın yazarı olan Hz. Şeyh-i Ekber (ra) buyurur ki: Tahkîk ehli sınıfı (r. anhüm) “halîfe” hakkında şöyle beyân ederler; ve Ebû Hâmid Gazzâlî (ra) o sınıftandır:

Muhakkak “küllî rûh”tan ibâret olan bu “halîfe” emr âlemindendir, çünkü ilâhî küllî iştir; ve ilâhî iş ise ma’nâdır. Ve tahkîk ehli sınıfının belirlediği terimlerin gereğince hálk âleminden değildir. Bu kerem sâhibi sınıf rûhun emir âleminden olduğuna “kulir rûhu min emri rabbî” ya’nî “De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir” (İsrâ, 17/85) âyet-i kerîmesini delîl olarak gösterirler. Ve maksâdı beyân için “emr âlemi” terimini buradan aldılar. Ve “emr âlemi” ta‘bîri ile, Allah Teâlâ tarafından, mertebelerden hiç bir mertebenin ve hilkat tavırlarından hiç bir tavrın aracılığı olmaksızın, ancak Azîz’in emrinin müşâfehesiyle, ya’nî “Kün-Ol!” emriyle çıkmış olan her bir şeyi murâd ettiler. Nitekim Hak Teâlâ “İnnemâ kavlünâ li şey’in izâ erednâhu en nekûle lehü kün fe yekûn” ya’nî “Bir şeyin (olmasını) istediğimiz zaman Bizim sözümüz, ona sadece: “Ol!” dememizdir. O, hemen olur” (Nahl, 16/40) buyurur.

Ve o emr âlemi mutlak vücûda izâfe ile ikinci sebeptir. Çünkü emr âlemine göre ilk sebeb mutlak vücûddur. Eğer mutlak vücûd olmasa “Kün-Ol!” emrinin kaynağı bulunmaz idi. Kaynak ise çıkan şeyin sebebidir. Fakat yine o emr âlemi, kayıtlı vücûda, ya‘nî hálk edilmişler âlemine izâfe ile “ilk sebeb”dir. Çünkü kayıtlı vücûdun kaynağı emr âlemidir. Ve kayıtlı vücûd dediğimiz şeyler ilâhî îcâdlardır. Nitekim Hak Teâlâ “Bedîus semâvâti vel ard” ya’nî “gökleri ve yeri eşsiz olarak vücûda getirendir” (Bakara, 2/117) buyurur. Gökler ve yer îcâdlardan ve hálk edilmişler âlemindendir.

Ve kerem sâhibi tahkîk ehli hazretleri “hálk âlemi” ta’bîrinden emrin müşâfehesi, ya‘nî “Kün-Ol!” emri, olmaksızın öne geçen sebepten, ya‘nî ilk sebeb emr âleminden çıkan her bir mevcûdu murâd ederler ki, bu mevcûd da kayıtlı mevcûddur. Ve bu kayıtlı mevcûda “kelime” ta‘bîr ederler. Çünkü kelime, nasıl ki bir ma‘nâyı taşıyıcı olarak zâhir ve algılanabilir ise, o kayıtlı mevcûd dahi öylece bir ma‘nâyı taşıyıcı olarak zâhir ve algılanabilirdir. İşte bu i‘tibâr ile senin ve benim kayıtlı vücûdlarımız birer “kelime”dir. Hak Teâlâ hazretleri küllî ma‘nâyı taşıyıcı olarak zâhir olan “âlemin efendisine” ve onun Hâlık’ına ve terbiye edicisine işâret olarak Kur’ân-ı Kerîm’de “e lâ lehül halku vel emru, tebârekallâhu rabbülâlemîn” ya’nî “hálk etme ve emir O’nun değil mi? Âlemlerin Rabb’i olan Allah mübârektir” (A’râf, 7/54) buyurdu.

Şimdi ne zamanki emr âlemi ve halkın ma’nâları bu îzâhlar ile karâr eyledi, bu hakikat bilindiği zaman istediğin sözler ile ma‘nâyı beyân edebilirsin. Ve sözler arasında darlık ve cimrilik yoktur. Biz bu ma‘nâyı Kur’ân-ı Kerîm’den elde ettik. Allah Teâlâ hazretleri ise Hakk’ı söyler ve doğru yola irşâd eyler. Bundan dolayı beyânlarımızı inkâr vâdîsine gitme!