Onun özelliği kulluk ve zillet ve muhtâc oluşunu açığa vurmaktır.

Sarı yâkût taşı: Allâh Teâlâ’nın Kitâb’ından onun âyeti “Vallâhu halakaküm ve mâ ta’melûn” ya’nî “Allah Teâlâ sizi ve işlediklerinizi halk etti” (Sâffât, 37/96)’dır. Makâm sâhiblerine mahsûstur. Onun özelliği kulluk ve zillet ve muhtâc oluşunu açığa vurmaktır. Kendisinde bu hâl oluşanla, bu hâlden yana câhil olanın ortak makâmıdır.

Dış âlemdeki sarı yâkut taşına karşılık olarak insanda da sarı yâkût taşı vardır. Ve bu sır “marzıyye nefs” makâmında bulunan kimseye açılmış oluşu yönüyle nefsin mertebelerini kat‘ eden ve tamamlayan zâtlara mahsûstur. Ve “nefs latîfesi”nin nûru tahkîk ehlinden bir kısmının indinde sarıdır.

Ve Allah Teâlâ’nın Kitâb’ından bu sırrın âyeti “Vallâhu halakaküm ve mâ ta’melûn” (Sâffât, 37/96) ya‘nî “Allah Teâlâ sizi ve işlediklerinizi halk etti”dir. Bundan dolayı bu sırrın özelliği kulluk ve zillet ve muhtâc oluşunu açığa vurmaktır. Çünkü nefs makâmlarını geçen ârif-i billâh olanlar bizzât hakîkati yaşayarak bilirler ki, nefsin Hâlık’ı ve aynı şekilde nefisten çıkmakta olan amellerin Hâlık’ı Hak’tır. Böyle olunca bu ilâhî bilgi yaşantısıyla O’nu ma’bûd bilip ibâdet ehli olurlar. Ve O’nun kibriyâsı karşısında kendilerini zelîl görürler; ve bütün ihtiyâçlarında O’na muhtâc olduklarını kavrarlar ve yakîn hâsıl ederler.

Kendisine bu makâm hâsıl olan kimsenin hâli böyle olduğu gibi, kendisine bu makam hâsıl olmayıp hâlinden câhil olan kimse de bu hâlin aynısı içindedir. Çünkü câhil, nefsinin ve amellerinin Hâlık’ının Hak olduğundan gâfil olsa da, fiilen bu olmaktadır. Ve onun işlerinin idârecisi Hak’tır. Meselâ açlık ve tokluk nefsin şânındandır. Ve yemek yeme hâli kulluktur. Kul yemek yeme hâlinde Ma‘bûd’una karşı fiilen kulluğunu arz eder. “Ve huve yut’ımu ve lâ yut’am” ya’nî “O doyurandır ve kendisi doyurulmayandır” (En’âm, 6/14). Ve karnı acıkan kimse Rezzâk’a ihtiyâcını arz eder. Ve hasta olup hareket edecek gücü kalmayan kimsenin ve özellikle ölünün zillet hâli meydandadır. Câhilin cehâleti kulluğa ve zillete ve muhtâc oluşunu açığa vurmaya engel değildir. Böyle olunca anlaşılır ki, bu makâm ârif ile câhil arasında ortak bir makâmdır. İkisinin arasındaki fark irfândan ile cehâletten ibârettir. Bu da muhtâc oluştan yana kabz sırrıdır.