Ve zümrüd taşı bundandır. Allah Teâlâ’nın Kitâb’ından onun âyeti “İnnellezînettekav izâ messehüm tâifun mineş şeytâni tezekkerû fe izâhüm mubsırûn” ya’nî “O kimseler ki, sakınırlar, şeytandan kendilerine vesvese dokunsa hatırlarlar. Şimdi onlar doğru yolu görürler” (A‘râf, 7/201)’dır. Şimdi zikretme kuvvetinin özelliği İblîs’i o anda hîle düşünmekten yana kör etmek ve onu korkutmaktır. Bundan dolayı ulaşmaz, bakışı ona geri döner. Şu kadar ki, mü’min iki hâlin biri üzerinedir: Ya gaflettedir; böyle olunca tekrar ona yaklaşır. Veyâ huzûrdadır; böyle olunca eğer yaklaşırsa ondan yanar. Allâh’ın la’netine ona olsun, kendisinde ârif-i billâh olan hâneye girmeye cür’et edemez; ârif uyusun veyâ uyanık olsun, farketmez.
Ya’nî büyük âlemde mevcûd olan zümrüd taşına karşılık insanda da bir sır ve bir latîfe vardır. Büyük âlemde mevcûd olup yeşil bir taştan ibâret olan zümrüd taşının özelliklerindendir ki, bunu taşıyan kimse perîşân rü’yâlar görmez; ve kalbinde kuvvet olur; ve sar‘a isâbet etmez. Ve tecrübe etmiş olanlar diğer özelliklerinden dahi bahsederler.
İnsanda buna karşılık olan latîfe de “zikretme kuvveti”dir. Ve zikretme kuvveti “sır denilen latîfe”ye bağlanır. Ve sır latîfesinin rengi tahkîk ehlinden ba’zılarının söylediğine göre yeşildir. Ve büyük âlemdeki zümrüd taşının rengi de yeşildir.
Kur’ân-ı Kerîm’de bu sırrın âyeti “İnnellezînettekav izâ messehüm tâifun mineş şeytâni tezekkerû fe izâhüm mubsırûn” ya’nî “O kimseler ki, sakınırlar, şeytandan kendilerine vesvese dokunsa hatırlarlar. Şimdi onlar doğru yolu görürler” (A‘râf, 7/201) mübârek sözüdür.
Büyük âlemdeki zümrüdün özelliği perîşân rü’yâlara mâni‘ olmak ve kalbe kuvvet vermek olduğu gibi, zikretme kuvvetinin özelliği dahi, İblîs’i hîlesinden men’ etmek ve onu korkutmaktır. Ve zümrüd taşının özelliklerinden biri de yılanının gözünü kör etmesidir. Nitekim bu ma‘nâya işâreten cenâb-ı Mevlânâ (ra) bir beyt-i şeriflerinde şöyle buyururlar:
Tercüme: “Eğer yolda ejderhâ var ise, aşk zümrüd taşı gibidir. O aşk zümrüdünün parıltısıyla ejderhâyı def’ et!”
Bunun gibi zikretme kuvveti de İblîs’i hîle düşünmekten yana kör eder. Ya‘nî zümrüd yılanın gözünü kör ettiği gibi, İblîs’in hîlesine baktığı gözünü kör eder; ve bakışı zikretme kuvveti sâhibine ulaşmaz ve kendisine geri döner.
Ancak şeytan bir mü’mine vesvese naklettiği vakit, o mü’min iki hâlin biri üzerine bulunur:
Ya gaflette bulunur; bu halde şeytan ona tekrâr yaklaşır. Mü’min için bu hâl tehlikelidir. Çünkü bu gaflet hâlinde zikretme kuvveti devre dışıdır. Şeytan birisinde kandırmazsa diğerinde kandırır; ve onu helâke sürükler.
Veyâhut hâzır oluş içindedir; mü’min huzûrda iken şeytan ona yaklaşırsa şeytan onun nûrundan yanar. Şeytan (Allâh’ın la’neti ona olsun) huzûrda olan mü’mine yaklaşmak şöyle dursun, içinde ârif-i billâh olan hâneye girmeye cür’et edemez. Hânede bulunan ârif ister uyusun, ister uyanık bulunsun, şeytan için farketmez. Çünkü ârif-i billâh uyumuş olsa da kalbi huzûrdadır. Bu da edebin devamlılığı sırrıdır.